Çomar’ı zehirlediklerinde daha çok küçüktüm.
O gün oğrendim zehirlenmenin ölüm demek olduğunu.
Ve yine o gün öğrendim, ölen birini bir daha asla göremeyeceğimi…
Sonra,bizim mahalleye Linda ve Toni geldi.
Çomar’a hiç benzemiyorlardı.
Ama bana onları, erkek Çomar’ın yavruları diye yutturdurlar.
Emin değilim, belki gerçekten inandım, belki de inanmak işime geldi.
İnsanlar benim arkadaşımı, sırdaşımı ve her şeyden önce zararsız bir canlıyı öldürebilecek kadar tehlikeli olabilirmiş, korktum.
Şimdi düşünüyorum da, Çomar’ı zehirleyerek hayatına son veren insan nasıl bir hayat yaşadı acaba, hala hayatta mı?
Bu yeni “sokak hayvanlarından kurtulalım” kararına mutlu olmuş mudur?
Ah Türkiye ahhhh, sınırların içinde yaşayan, azınlık kötü insanlara benzedin.
Denetlemeyi beceremediğin her şeyi, bitirmeye, yok etmeye ne de çok alıştın.
Kumarhanelerde olduğu gibi.
Umrunda oldu mu işini kaybetmiş on binlerce çalışan…
Zannettin ki bu kesin çözümle, bir kötü alışkanlığa son verdin!
Verebildin mi gerçekten?
Şimdi sıra sokaktaki dört ayaklı canlılara mı geldi?
Onlara para cezası çıkaramazsın tabii, mahkumiyet de olmaz.
Doğur veya doğurma diye kontrol de edemiyorsun.
Ama onlara küpe takmayı biliyorsun,kısırlaştırmak zor!
Bizi onlarla yaşamaya alıştırdıktan sonra mı çözüm aramaya başladın Türkiye?
Barınaklara koyduğun hayvanlar telef oldu.
Tecavüze uğradı, aç kaldı.
Bakımsızlıktan can veren hayvanları bile almaya tenezzül etmediğinden, yaşayanlarıyla çürümeye mahkum oldular.
Şimdi hayvanları yine barınamadıkları barınaklara mı yollayacaksın?
Ya da kış öncesi, çok soğuklara kalmadan, canları fazla yanmadan, acı çektirmeden yaşam haklarını mı ellerinden alacaksın?
Ekim-2012, londra