İnsan ilişkilerinden şikayetim var. Anlaşamıyoruz… Anlatamıyorsun, anlatamadığını anlamıyor diye anlatamadığını anlatmaktan vazgeçiyorsun. Zaten anlatamadığını anlamayan da anlamamaya dünden razı. Sonra anlatmak istediğin her şey ortada kalıyor. Toz bulutu gibi dağılıp gidiyor. Gidiyor sanıyorsun ama o bilinçaltının tenha bir köşesinde kendine yer buluyor, uygun zamanı bekliyor ve bir gün hiç ummadığın an sinsice ortaya çıkıyor. Senin suçun değil, okuldaki kompozisyon öğretmeninin beceriksizliği… Bir çeşit Türk aile geleneği; suçu hep başkasına atacaksın ki ailece içimize bir ferahlık dolsun. Kendimizi her defasında dünyanın en haklı insanı sanmamızdan, her defasında ölümüne kendimizi savunmamızdan bazen… Devamı için…
YAZILARIM
HAYATA MÜZİKLE TUTUNMAK
80’lerin sonları… 12-13 yaşlarındayım. Annem bankacı olduğundan, yazları Özdere’deki Merkez Bankası kampına gidiyoruz. Çocukluğuma dair en özel anılar o günlere ait… aintiKoca bir senede 15 gün… O zamanlar da aynı bugün gibi müziğe gönülden bağlıyım. Ama o günler de hangi şarkıyı kim söylüyor bulmak imkansız denecek kadar zor. Radyoda bir şarkı duyuyorsun, şarkıyı bir daha bulabilmen yıllarını alıyor. Merkez Bankası kampındayız. Ben güneşin altında oranın tek aktivitesi mini golf oynuyorum. Ve o uzun zamandır arayıpta bulamadığım şarkı çalıyor. Elimde golf sopası, iskeleye doğru“İşte sana bahsettiğim şarkı bu” demek için ablama… Devamı için…
Demode Zevkler Kulubü
Günde 25 sayfa kitap okumanın, insanın hayatına kattığı güzellikleri duyduğumdan beri, bunu gerçekleştirebilmek için çok çabalıyorum. Aslında bu devirde bizler için kitap okumak gerçekten çok zor. Dikkatini dağıtacak o kadar çok şey var ki… Dün bütün gün abartısız, elimde kitabım yaklaşık 5 saat oturdum. Ama bu beş saat içinde en az 50 kere yerimden kalkmışımdır. Son derece istekli bir biçimde bir kitap okumaya çalışırken nasıl olur da insanın en büyük düşmanı yine kendisi, yine kendi beyni olabiliyor… Her satır başında insanın aklına yapması gereken bir iş gelir mi? Her… Devamı için…
Hayat Bir Hastalıktır
‘Dünyada yaşayan tüm insanların ortak bir hastalığı var; Hayat!’ Konfüçyus’ü anlatan bir kitabın ön sözünde, aklıma en çok takılan sözlerin ana fikri… Tüm insanlığın ortak hastalığı hayat… Eğitim hayatında, havuz problemlerinden, Cebelitarık savaşına kadar her gereksiz detayı öğrenirsin de ‘hayatla nasıl başa çıkılır’ hiç bir ipucu alamazsın… Küçücük beyinler yarım yamalak dolar, taşar, hepsi birbirine karışır ve “yarı bilgili” insanlar olarak ortalarda dolanırız… Sonra da balık gibi hayatın içine atılırız… Keşke bir tek şunu öğretselerdi…. Devamı için…
FAZLA, NOKSAN GİBİDİR
Cemalnur Sargut “Neyi benimsersek oradan felakete uğruyoruz.” diyor. “Sev, çok sev, ama aşırıya kaçma, merkeze koyma, tapma…” Hani biz çok güldüğünde arkasından ağlayacağına inanan insanlarız ya, işte anlatılmak istenen buna benzer bir şey… Bu hayata karamsar bakış açısı değil, bize tembihlenen ‘silkelen’ öğüdü. Annemin yaşadığı bir hikayeyi anlatırken söylediği bir sözden çok etkilenmiştim. “Fazla, noksan gibidir.” Bu sözlerdeki oklar hemen hemen aynı merkezi gösteriyor. Ailedeki bir bireye diğerlerine göre aşırı düşkünlük, Birine takıntıyla tutku arası aşırı aşıklık hissi, Evdeki kediye, köpeğe, kuşa aşırı bağlılık, Parayı, gücü, mevkiyi aşırı önemsemek, Güzel,… Devamı için…
Ben Bir Yol Ayrımındayım
Biliyorum ben bir yol ayrımındayım.Ve önümde sadece iki yolum var. Eylül ayı benim için yeni bir senenin başlangıcı… Yaz tatili sonrası yine yeni bir yıl… Ve ben bu sene ki planlarımı düşünmeye başlıyorum. İlk olarak tartıya çıkıp yaz öncesi ve sonrası kilomu karşılaştırıyorum. Her şey yolunda kilom aynı. Elde var bir! Sonra nefes aldığım yer, Golf kulübüme gidiyorum. Oyun arkadaşım beni yenmeye hevesli ama tam tersi oluyor. Yaz öncesinden çok daha iyi oynayıp kazanıyorum. Bu iş de tamam. Elde var iki ! Ve sıra geldi uyku düzenine… Yaklaşık 10 gündür, erken… Devamı için…
Sen Neymişsin be Reynmen!
Çocukluk kahramanım, idolüm amcam Salih, o zamanlar gemilerde çalışır, bütün aileye de gittiği yerlerden tuhaf tuhaf hediyeler getirirdi. Biraz da alkolik olmasının etkisiyle çoğu zaman istekleri birbirine karıştırırdı. Mesela; köpek ve Bonzai ağacı benim hayalimken, köpek halama, Bonzai’de diğer halama gitti! En çok beni sevdiğini söylemesine rağmen herkesin hediyesi gelir ama benimkiler çeşitli sebeplerle ya gemide unutulur, ya denize düşer ya da birileri tarafından çalınırdı. Ben o zamanlarda bugün gibi hem güvensiz hem fesat olduğumdan, hediyelerimin hiçbir zaman alınmadığını, kaybolmalarının ise amcamın müthiş hayal ürününün bir parçası olduğunu bilirdim. Ama bir… Devamı için…
Yazlık Tımarhane
Insan yaşadıkça anlıyor ki bir kaç kişiye bağışıklığımız, tanımadıklarımıza ise alerjimiz var. Bizden (!?) olmayan kişilerin en küçük hatasında adalet cengaveri, bizden olanların her davranışına ise sonsuz tölaransımız mevcut. Bir yaz tatilini benim gibi kalabalık bir sitede yapıyorsanız, benim şahit olduklarım kimseye yabancı gelmeyecektir. Kimi ilk gördüğü kişiye içini döküyor kimi de benim gibi kağıda… Dolmuş şöförüne gideceği yol ücreti 3,5 TL diye yol boyu söylenen bol mücevherli süslü teyzenin ağzına terlikle vurmak istemiş olmam benim de içimde tuhaf bir potansiyel olduğunun kanıtıdır. Genele bakınca bu kadar sıkıntısı olan bir… Devamı için…
KİTAPSIZ
“Utana sıkıla, yüreğim çarparak, aylaklığın, şairane heyecanın tatlı saatlerinde, ruhuma dalga dalga dolan yaşamı, acıyı, umudu, özlemi gösteren sayfalardan bir kaçını dünyaya devrediyorum.” – E.T.A Hoffman Hoffman, “Murr Kedi” adlı kitabında, marifetli kedisinin düşüncelerini, bir müzisyenin yaşantısına harmanlayınca, muhteşem bir dünya görüşü ortaya çıkmış. Yukarıdaki dizeler bu kitabın önsözlerinden sadece bir tanesi. Bir önsöz bu kadar edebi anlam taşıyorsa kitabı merak etmemek elde değil! Tabii bu kitabın bizim zamanımızda yazılmadığı aşikar, 1820’lere ait bir kitap. Bizim zaman genelde her mahallede en az üç-beş kişinin kitap çıkarabildiği zamanlar! Evlerimiz, bilmem… Devamı için…
Rahat Ol
“Yaşamak şakaya gelmez, büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın bir sincap gibi mesela…” Her sabah bahçeye mesai saatlerine sadık memur edasıyla, iki küçük kumru ve bir sincap geliyor. Aylardır hiç şaşmadı, hep bizdeler… Bazen takılıyorum sanki babanızın evi; ye, iç, uç, git… Kumrular, narin ve asil ama sincap için aynı şeyi söyleyemem. Önce eğilip yiyor sonra hızını alamıyor, iki eliyle ağzına tıka tıka… Diyorum kibar ol biraz ama umurunda mı… Onları seyrederken bazen Nazım Hikmet’in bu sözleri aklıma geliyor. “Yaşamak şakaya gelmez, büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın bir sincap gibi mesela…” Zaten her… Devamı için…