Hani bazen kendini farklı farklı ruh hallerinde bulursun ya
Dünya yeterince ilgini çekmez.
Olup biten hiçbir şeyle ilgilenmezsin.
Kim mutlu kim mutsuz umurunda değildir.
En az insan gördüğün zamanlardır.
Bu her ruh hali gibi geçicidir tabii,
aynı doğanın gel-gitleri gibi…
Bazen de kendini hayatın çok içinde hissedersin.
En ufacık olaylara umulmadık tepkiler verirsin.
Ben böyle tepkiler verdiğim günlerde kendimi son derece insancıl bulurum,
çünkü bu his, bana dünyanın merkezinde sadece benim olmadığımı hissettirir.
Ne güzeldir komşunun kızının gitmek istediği okul sınavı öncesi onun için dua etmek,
ya da arkadaşının hasta olan babasının iyileştiği haberini bir an önce alabilmek için elinde telefon, beklemek…
Evde fazladan kullanılan boş bir kağıt parçası…
Fazladan akıtılan her su damlacığı…
Gereksiz basılmış elektrik düğmesi…
Gönüllü nöbetçi gibi hepsinin takibindesindir.
Bir lokma kuru ekmeği bile dişin kırılırcasına ağzına atarsın
yeter ki dünyada bize sunulmuş hiçbir nimet boşa gitmesin.
İşte bu ruh hali, hayatın en çok içinde bulunduğun zamanlarına denk gelir.
Bir ruh hali daha vardır ki işte onu hiç sevmem.
O durumdayken kendimi bildiğin koyun gibi hissederim.
Öylesine seyrederim dünyayı.
Hiçbir şeye tepkim yoktur.
Akşama kadar elimde kumanda televizyon izlerim.
Olmaması gereken yerde olanlara,
Paradan başka hiçbir amacı olmayanlara,
Bu uğurda kendini rezil edenlere,
Kendini zerre geliştirmek için parmağını bile kıpırdatmayanlara,
Üçbeş şakşakçıyla yola devam edenlere,
Dünyaya hiç bir yararı olmayan insanlara, öylece bakarım işte.
Sonra bu koyunluğuma dayanamam açarım bir Nazım Hikmet şiiri…
En güzelinden, en anlamlısından ve illa Genco Erkal’ın sesinden;
Akrep gibisin kardeşim,
Korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
Serçe gibisin kardeşim,
Serçenin telaşı içindesin.
Midye gibisin kardeşim,
Midye gibi kapalı, rahat.
Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
Bir değil,
Beş değil,
Yüz milyonlarlasın maalesef.
Koyun gibisin kardeşim,
Gocuklu celep kaldırınca sopasını
Sürüye katılıverirsin hemen
Ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
Hani şu derya içre olup
Deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm
Senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
Ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
Kabahat senin,
– demeğe de dilim varmıyor ama –
Kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!
Mart.2018 Londra