Hani küçüklüğümüzde annesi-babaannesi okula geldiğinde onlardan utanan çocuklar vardı.
Çocuklar, onları ya başları kapalı olduğu için ya da kıyafetleri eski diye istemezlerdi.
Dün gibi hatırlıyorum o günleri…
Dün ne yediğini unutan ben, peki o günleri nasıl bu kadar net hatırlıyorum?
Demek ki ne kadar çok şahit olmuşum, ne kadar çok yer etmiş beynimde…
İşin ilginç tarafı böyle şeyler olduğunda ben onlardan daha çok utanırdım, çoğu zaman gördüğümü belli etmemek için saklanırdım.
Şimdi bile düşününce o anneler için içim yanar.
Peki en az 30 yıl sonra yeniden o günlere dönmemin sebebi ne;
Geçtiğimiz hafta kızımın okulu ile geziye gittik.
8,5 yaşında iki erkek çocuğunun arasındaki konuşmaya şahit oldum, sanki başımdan aşağı kaynar sular döküldü.
Bir çocuk, kendinden biraz daha esmer olan diğer çocuğa “Your mum is so ugly” ( senin annen çok çirkin) diyordu.
Ve işte yine o günlere döndüm…
Kafam karıştı,
Peki küçükken ailesini beğenmeyen, okula geldiğinde iteleyen çocuklara da birileri böyle mi demişti de onlar ailelerini reddetmeye karar vermişti?
Yoksa onlar zaten beğenmiyorlarmıydı?
Sonra bu durumu kızıma sordum, O çok doğal karşıladı.
Daha önce de bunu söyleyen çocuğa başka bir çocuğun aynı şeyi söyledigini söyledi.
Demek ki çocuklar bu yaşta bile birbirini nasıl inciteceğini biliyor, en hassas noktayı rahatlıkla bulabiliyor.
Aynı büyükler gibi…
Aynı hayat gibi…
Öyle güzel incitiyoruz ki birbirimizi,
Anlamadan bilmeden empati yapmadan…
Sözlerimizle ezip, birde üzerine basıp geçiyoruz.
Ne diyebilirim ki…
Psikolog değilim.
Sosyolog değilim.
Din adamı hiç değilim…
Zaten aklım kendime yetse -üzülme Berna derim üzülme onlar sadece çocuk-
Sen en iyisi hayatta en iyi yaptığın şeyi yap çalan müziğine kulak ve yine ona sığın…
“Acımasızsın isyankârsın
Vefasızsın riyakârsın
Hem günahsız
Hem günahkârsın
Hayat gibi…”
(Toygar Işıklı yorumuyla Çağın Bodur sözleri)
Kasım-2015, Londra