“Fırsatların sayısı onları görecek insan sayısından çok daha fazladır.”
T. Edison
Dünyada minicik bir yer kaplıyor olsakta,
ucundan kıyısından hayata özenli bir şekilde dahil olabilmek, biraz itina istiyor.
Yaşam kalitemizi belirler ve uygulamaya koyarken,
aile yapımız ve onlardan aldığımız ilk eğitimin önemi oldukça büyük.
Devamında ise yaşadığımız çevre, günümüzü nasıl değerlendirdiğimiz, nelerden zevk aldığımız geliyor.
Bizim gibi gelişmekte olan toplumların ilgi alanlarına bakınca eminim ilk sırada televizyon yer alıyordur.
Gündüzleri cinayet, magazin-dedikodu programları…
Akşamları televizyon dizileri ile…
Arada sosyal medya hesaplarında gezinmek hobilerimiz arasında.
Ailemiz veya büyüdüğümüz çevre kendi seçimimizle gerçekleşmediği kesin ama bundan sonrası bizim elimizde.
Nasıl bir hayat istiyorsak onu yaşıyoruz.
Işin en güzel tarafı da canımız ne isterse o şekilde kararlar verebiliyoruz.
Mesela hayatımızla ilgili vereceğimiz ani radikal kararlarla çok da eğlenebiliriz.
En güzel oyun işte bu!
Hem de bu oyunu yazan-yöneten-oynayan sadece sensin, bunun için ikinci bir kişiye ihtiyaç yok.
Aklıma bir arkadaşımın babasının gömleğinin yakasından Lacoste markasını makasla kesip atışı geliyor.
Bunu yaparken de meraklı bakışlarımıza cevap olarak;
“ Ben hiç kimsenin yürüyen reklam panosu değilim.”demişti.
Bir markayı yakasında taşımayı reddediyordu.
İnsan hayatında kaç kere böyle komik ama bir o kadar da sağlam bir duruşa şahit olabilir ki…
Herkes kendi oyununu kendi kurabilir.
Mesela ben magazin başlığı altında;
Kim kiminle yatmış…
Hangi adamın eski sevgilileri birbiriyle düşman olmuş,
sonra dost olmuş…
Hangisi birbirini sosyal medya hesabından silmiş,
sonra tekrar eklemiş gibi saçmalıkları, bilmek istemiyorum.
Kurmaca özel hayatlarını, toplumun önünde yaşayarak
ve bunu çok da güzel bir şekilde paraya çeviren insanların hayatlarını zerre kadar merak etmiyorum.
“Amaaaann vakit geçiriyoruz işte…” diye izlediğimiz,
gündüz kuşağı programlarında ve dizilerde ömür tüketirken,
bir çok insanı rüyalarında bile göremeyecekleri zenginliğe ve şöhrete kavuşturuyoruz.
Tercihimiz televizyon izlemek ise bunu kendi seçimlerimizle kaliteli hale getirebiliriz.
Ben yapmaya başladım bile.
Hayatımda ilk defa televizyon izlemekten zevk alıyorum.
Aynı dili konuşuyor olmaktan ve onları anlamaktan gurur duyduğum,
ülkemizin değerli entelektüellerinin peşindeyim.
Bu değerli insanların katıldıkları televizyon programlarını sıralamaya koydum,
her gün birini izliyorum.
Türk tarihçi Prof.Dr İlber Ortaylı gibi,
Kalp ve İç Hastalıkları Profesörü Canan Karatay gibi,
Piyanist ve Bestekâr Fazıl Say gibi…
‘Sadece vakit geçiriyorum’ diye kendini kandırdığın her zamanın sonunda
Ömer Hayyam’ın bu sözünü hatırla;
“Aldığın her nefesi fırsat bil, ot değilsin yeniden bitmezsin.”