Hiçbir gruba ait olmadan yaşamak büyük lükstür.
Ön yargıya izin vermez. Egoyu barındırmaz.
Dostunu, bağlı olduğun gruplar ve inançlar ile değil sadece yüreğinle seçersin.
İnsanların ağzını doldura doldura konuşma yarışına girdiği zamanlar, sen özellikle susarsın.
Bu durumu yaşarken en fazla cahillikle, gericilikle, dincilikle, solculukla, sağcılıkla, kürtçülükle ya da “her devrin insanı” olmakla suçlanırsın.
Ama bu bilindik ve orantısız tavır, sende suçluluk duygusu yaşatmaya yetmez; inadına, hayata tebessüm edersin.
Bu tebessüm sana huzuru hissettirir.
Karşındakine yeri gelir ‘haklısın’
bazen de ‘haksızsın’ dersin.
İdeolojik fikir çatışmalarında sen ya güzel bir şiir okur ya da güzel bir müzik dinlersin.
Tam bunları düşünürken son günlerde TRT 1’de harika bir televizyon kurgusuna denk geldim.
“Yedi Güzel Adam”
Televizyonlarda yüzlercesi bulunan;
Zengin hayatlar, mafyalar, karışık ve entrikalı aşk hikayeleri ile milleti aşağıya çeken televizyon dizileriyle aynı kefeye koymamak için “dizi” kelimesini kullanamadım.
Özlediğim farklı bir şeyler var “Yedi Güzel Adam” da.
Daha önce tanımamış olmanın biraz mahçupluğu, biraz da heyecanını yaşatan, Kahramanmaraş’ın edebiyat üstadlarının hayatını yaşıyorum.
Erdem Bayazıt, Cahit Zarifoğlu, Nuri Pakdil, Rasim Özdenören, Ali Kutlay, Mehmet Akif İnan ve Alâeddin Özdenören.
“ Yedi Güzel Adam “ kurgusunda duyduğum en güzel cümleye sizde kulak verin;
“Acıyı güzele, kötüyü iyiye çevirmek lazım. Bunu da ancak sanatla yapabiliriz. Ölümsüz olan, bir tek o çünkü.”
(Nuri Pakdil)
“Önünü alamıyorum bu kör gidişlerin
Herkes bir yere gidiyor önünü alamıyorum
Çaresiz direniyorum bu dönüm noktalarında
Kimse elini uzatmıyor
Bir gürültülü yaşama gidiyor dünya
Boşalan bir deniz gibi
Bu sesler ormanında kaybolan bir çağ bu.
Nereye gitsem hep apartmanlar çıkıyor önüme
Alıp başımı duvarlara çarpıyor bu yollar
Gidip gelmelerim bu dar sokaklarda
İnsanların koşup dolduğu bu dar yapılarda
Bir kısır döngüye girmek için bütün çabalar
Biz bunun için mi geldik. “
-Erdem Bayazıt
Ekim-2014, Londra