Ayrılığın her çeşidi beni derinden sarsar.
Anında gözyaşlarına boğulurum.
En çok içimin yandığı yerlerden biri havalimanlarıdır.Onun için gidişler de, gelişler de planlı olarak yalnızımdır.
Birbirine sarılmış tanımadığım insanlar bile görsem onlardan önce benim gözlerim dolar.
Gözyaşını dışa değil de içime akıtmayı başardığım gün, elbet birileri de bana el sallayacak.
Ayrılık sadece limanlarda olsa iyi, hayat boyu kaç şekle bürünür karşına çıkar, sayamazsın.
Mesela ben bugün o sıradan ayrılıklardan birini yaşadım.
Kızım, yaklaşık 7 senedir bale öğreniyordu.
Ama ne istediğinden emin olan her çocuk gibi bir anda artık bale derslerine gitmek istemediğini söyledi.
Babasıyla gidip konuştular, sonra güle oynaya eve geldiler. Bir öğretmen yıllarca benim kızıma emek vermiş ve aileden biri gibi olmuştu.
Elbette böyle kuru kuru bir hoşçakal olmazdı, en azından benim için…
Aradan bir hafta geçti, bale dersinin olduğu aynı gün yine kızımla beraber, elimizde çikolatamız, hediyemiz, çiceğimiz ve kızımın el yazısıyla yazılmış teşekkür kartı, aynı kapıdan içeri girdik.
Öğretmenin ‘çok üzgünüm’ demesiyle boğazım düğümlendi, gözlerim doldu.
Galiba o da duygulanmış olacak ki ağzından başka bir kelime çıkmadı.
Bu sulu gözlü oluşumu sevmiyorum.
Her zaman ilk ağlayan olmayı sevmiyorum.
Konuşulacak en önemli anlarda konuşamamayı sevmiyorum.
Öyle sulu göz olmasaydım; ağzımdan bir kaç güzel söz çıkar, yıllarca emek verdiği için,
gönülden bir teşekkür ederdim.
Ama yapamadım…
Hediyelerimizi verip, hemen oradan uzaklaştık.
Kızım, o duygusal halimi görünce “Anne bu kadar üzüleceğini bilsem bırakmazdım” dedi.
Konunun sadece bale olmadığını anlatamadım.
Ayrılığın hiçbir türlüsüne dayanamadığımı anlatamadım.
Her şey bir yana, o bale sınıfının saatine yetişebilmek için biz neler çekmiştik.
20 dakika içinde okuldan çıkıp, arabanın arka koltuğunda bir yandan karın doyurup bir yandan itinalı o bale kıyafetlerinin giyilmesi…
Yetişmesi neredeyse imkansız olan o bale sınıfına yıllarca bir gün bile geç kalmadan yetişmek…
Bu azmimizden dolayı kendimizi her defasında kahraman gibi hissetmek…
Bu sene okullar değişti, bale sınıfının saati ileri alındı ve bize hazırlanıp gitmek için koca bir saat kaldı. Yani tam o koşuşturmalar bitmiş huzura kavuşmuşken………..
İşte aynen hayat gibi…
Bu akşam, gündüz yaşadıklarımı düşününce tebessüm ediyorum.
Yaşanan şu sıradan olay aslında ne kadar çok hayata benziyor.
Hep öyle değilmidir;
Çocukluk dediğin büyüme telaşına kapılıp hiçbir şey anlamadan geçer…
Gençlik dediğin büyüdüğünü ispat etmek için yaşanan saçmalıklarla…
Sonrası zaten, kariyerdi, evlilikti, çocuk büyütmekti, göz açıp kapayıncaya kadar geçer gider…
Ömür boyu uğraşır didinirsin tam huzura kavuştum dediğin anda bir bakarsın yine ayrılık gelmiş ama bu defa son defa…
Kasım.2018 Londra