Şanssız çocuktum vesselam…
Ne öğretmenlerim beni yeterince sevebildi, ne de ben onları…
Ama kabul etmeli ki, sevgiyi değil de korkmayı çok iyi öğrendim… Şimdi kızımın veli toplantılarına bile titreye titreye gidiyorum.
Yani İlkokul öğretmeni aklına geldiğinde gözleri dalıp, güzel anılara dalanlardan değilim.
Ben solaktım, ilkokul öğretmenim yaklaşırken kalemi aceleyle sağ elime alır, yazıya devam ederdim.
Bu korkumun aslında ögretmenimle bir alakası yoktu.
Büyük ihtimalle sebep, sol elimle yemek yememe izin vermeyen babaannem ve onun hacı arkadaşlarıdır.
Küçücük beynimle, madem sol elle kaşık tutmak günah, kalem de tutmamalıyım diye düşünürdüm.
İşin trajikomik tarafı da, ilkokul öğretmenimin bu durumun farkında veya umrunda olduğunu hiç sanmıyorum.
İlkokul öğretmenimizden yakınlık gördüğümüz, unutulmaz ve kendimizi önemli hissettiren anlardan biri de, tuvalete yanlız gitmeye korktuğundan, bizlerden birini de yanında götürmesiydi.
Bir iki kere bana da nasip olmuştu bu önemli görev.
Kapısının önünde beklerken, ne havalı hissederdim kendimi.
Şimdi düşününce bile “seçilmişliğin” salakça gururunu hissedebiliyorum.
Sınıfta bitlenen arkadaşlarımı ayrı sıralara oturturdu…
İşte ben, o gün küstüm öğretmenime…
İlkokul bitti… Ortaokul-Lise döneminde de, yine öyle matah bir anı yok!
En büyük takıntılarının, öğrencinin saçı, tırnağı, giyimi kuşamı olan öğretmenleri tanıdım.
40 kişinin içinde arkadaşıma tokat atan öğretmeni, asabi resim öğretmeninin 3-5 kişiyi cetvelle evire çevire dövmesini vs…
Herşeye rağmen bir inancım var ki, sapasağlam durur aklımda…
Bence dünyanın en kutsal mesleği öğretmenliktir. Çünkü çocukların geleceği, bir ülkenin geleceğidir. Her babayiğidin harcı değildir öğretmen olmak. Üstün bir kişiliğe sahip olmanız gerekir. Sabır gerektirir, şevkat gerektirir. Ve de her zorluğa karşı güler yüz gerektirir.
Peki niye böyle?
2012 yılında bile 300 bin öğretmenden sadece 36 bin 552’si atanabiliyorsa ve geriye kalan 263.448 öğretmen işsiz ise… Sizce “öğretmenlik” mesleği ne kadar yücelir?
“Aşk geliyorum demez” filminde, Altan Erkekli şöyle diyordu: “Söz konusu ekmekse gerisi teferruattır”
Çoluğuna çocuğuna ekmek götüremiyorsan, yaptığın işi ne kadar sevebilirsin? Sevemediğin bir meslekle kime ne verebilirsin?
Bu kadar zor şartlarda, öğretmenlik mesleğinin hakkını verebilen, öğrencilerini kendi evlatları gibi sevip kucaklayan bütün öğretmenlerin, öğretmenler gününü yürekten kutlarım…
Kasım 2012 – londra