“Artık biliyorsunuz, Türk usulü dolandırıcılık böyle bir şey!
İstanbul çok çekici bir kent, ancak tatilinizin zehir olmasını istemiyorsanız neler döndüğünü bilmenizde fayda var.”
National Geographic’de “Dolandırıcılar şehri İstanbul” başlığındaki belgesel, işte bu sözlerle son buluyor.
National Geographic programcısı Conor Woodman, bir gece kulübünde,
sadece bir biraya 30 dolar ödediğinden tutun da, boğaz gezilerinden,
taksilere kadar nasıl dolandırıldığını gizli kamera ile gözler önüne seriyor.
Şimdi annemin sesini duyar gibiyim “vah vah bu da mı başımıza gelecekti” diye,
dizlerini döve döve ağlanıyor.
Ben de şimdi ne yalan söyleyeyim, kara kara düşünüyorum.
Türkiye’ye tatile gidecekler, bana bu belgeselle ilgili sorular sorunca, ben ne cevap vereceğim diye.
Hep iftira!
Niye hep bizimle uğraşırlar arkadaş!
Türk’ün Türk’den başka dostu yok mu?
Kıskanıyorlar bizi de ondan!?
Belgeseli bırak, ben bundan iki ay önce İstanbul’da taksiciler tarafından “kazıklanmamak” için ne taklalar attığımı zaten yazmıştım.
Herşey bir yana, gerçekten insanın canı yanıyor.
Biz kendi içimizde bunları hep konuşuyoruz da, yabancılar konuşunca daha bir gücümüze gidiyor.
Madem şimdi biz bize konuşuyoruz; Belgesele gelene kadar, o kadar çok can sıkıcı örnek var ki,
benim bile şahit olduğum…
Bir keresinde, İzmir’de yanımda turist arkadaşlarla bindiğim takside, gündüz vakti gözümün önünde “gece tarifesi” açıldı.
Hakkımı aradım mı? Tabii ki hayır…
Araba vapurunda Türkçesini geliştirmek isteyen bir başka turist arkadaş, bir simitle ayrana,
tam 25 TL ödedi.
Arkasından gidip “heralde yanlışlık yaptınız ” diyip parayı geriye aldım.
Mücadele edebilmek gerçekten çok zor.
Buna benzer o kadar çok örnek var ki…
İstanbullular iyi bilir, kısa bir süre önceye kadar kaçak taksiler vardı.
Bu taksilerle, fiyatta anlaştıktan sonra, gitmek istediğiniz yere en kestirme yoldan gidebiliyordunuz.
Kulağa çok tuhaf geliyor değil mi? Kaçak taksinin, kanuni taksiden güvenilir oluşu…
İstanbul’da, uzun süren mücadele sonucu kaçak taksilere son verildi.
Bundan anlaşılan şudur ki, isteniliyorsa bazı şeyler fevkalade değiştirilebiliyor.
En kolay düşünce şekli, “sanki bir tek Türkiye’de mi oluyor, dünyanın her yerinde var” demek.
Ama bizi ilgilendiren kendi ülkemiz.
Acil çözüm yolları üretilmeli.
Her alanda yeni kanunlar düzenlemeler yapılacağına, görünen sorunlar teker teker çözülmeye başlanılsa olmaz mı ?
Aralık-2012, Londra