“Türkiye; Atatürk’ü Allah’a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk’e…” (Daniel Dumoulin)
Belçikalı yazar Daniel Dumoulin’in, Atatürk’ün özlü sözlerinden derlediği kitabında,
kendine ait bu cümleyi de paylaşmış.
Uzun süre aklıma kazınan bu cümleyi, sabah tesadüf eseri dinlediğim TRT 1 radyodaki söyleşi sayesinde öğrendim.
İnsan çoğu zaman, merak ettiklerini okumaktan çok, birinci ağızdan duymayı arzu ediyor.
Eminim bir çoğumuzun aile büyüklerinden edinilmiş Atatürk’e ait duyumları vardır.
Hacı babaannem, hayatımda tanıdığım en dindar insandı. Kafasını henüz 7 yaşındayken kapatmışlar.
“Bizim zamanımızda öyleydi” derdi, bundan 30 sene önce bana anlatırken…
“Amaaa, ilk okuldayken ilk bizim kara çarşaflarımızı çıkarttırdılar” diye devam ederdi.
Gururla anlatırdı o günleri… Hatta Atatürk’ü yakından görme şansını bile yakalamış bir keresinde…
“Öyle bir gözleri vardı ki, bakınca gözlerimiz kamaşırdı…”
Benim hacı babaannem, sabahlara kadar Kur’an okurdu. Camide gecenin bir yarılarına kadar kıldığımız teravih namazlarını hiç unutmam.
Ben unutsam zaten camide ki halılar unutmaz.
Söylemesi ayıp iki kere işemişliğim vardır caminin halılarına. Namaz bitmez, gece zifiri karanlık, tuvalete inmeye de korkarım.
Babaannem namazda kendinden geçer, beni duymazdı bile.
İşte Ramazan akşamlarımız sabahlara kadar camide geçerdi.
Atatürk’ün ölüm yıldönümlerini de hiç ihmal etmezdi. Kur’an arkadaş grubuyla toplanıp Ata’nın ruhuna “yasin” okurlardı.
Hacı babaannem, O zamanın Refah Partisi’ni hiç sevemedi.
“Tövbe tövbe, nasıl günaha giriyorlar. Benim dinimden onlara ne?” derdi.
Yine aile büyüklerinden anneanneme gelince; O Bağdat’ta dünyaya gelmiş ve Türkçe alfabeye yetişemediğinden, bir tek Arapça harfleri bilirdi.
O da şöyle demişti bir seferinde; “Ata’yı görmek için meydanlara koştuk…
Şanslıydım ve yakından görebildim ama gözlerine bakamadık. Öyle keskin bir maviydi ki, gözlerinin içine ne ben bakabildim ne de diğer arkadaşlarım…”
Yarın Konak Belediye Başkanı Dr. Hakan Tartan, binlerce insanla, Cumhuriyet meydanında Atatürk posteri yapacaklar, hani askerler bayramlarda trübinlerde yapıyorlar ya, işte öyle…
Hani bir şarkı vardı ya…
“Şimdi İstanbul’da olmak vardı anasını satayım.
Püfür püfür bir vapurun yan tarafında.”
Bende diyorum ki arkadaş, şimdi İzmir’de olmak vardı…
9.11.2012 – londra