Çok güldüğünde, hemen ardından ağlayacağına inandırılan bir toplumun çocuklarıyız biz…
E büyükler “çok gülen çok ağlar” dedi bir kere…
Büyüğü sayıp küçüğü seviyoruz ya,
Onun için mutlu olmak çok kolay değil bizler için.
Bir çoğumuz, “şımarır” korkusuyla, sevginin fazla yoğun olmadığı evlerde büyüdük.
Canımız yandığında, babalarımız, biz uyurken, baş ucumuzda ağlardı…
Onun için , biraz yalancı, biraz korkak, biraz güvensiz olduk ama hiç şımarmadık.
Bir de “nazar” denen bir şey var ya…
Kötü gözle bakanın seni tepetaklak edeceği “nazar”.
Kötüyü bırak, en çok annelerin nazarı değerdi evlatlarına…
Çocukların ve bebeklerin yüzü tükürük içinde kalırdı “tüh tüh nazar değmesin” diye
Anneler, o yüzden kendi evladını bile severken biraz ürkek, biraz korkaktır.
Paranın yüzde yüz mutluluk getirdiğine öyle inandırdılar ki bir nesli;
İki çıplak bir hamama yakıştığından…
Parasız saadet olmadığından…
Ve aşk karın doyurmadığından…
Hayat arkadaşı bile, sahip olduğu araba modeline göre belirlendi.
Hep de yanlış şeyler kafamıza sokulmadı canım,
Şimdilerde unutkanlığın nedenleri ve çareleri araştırılıyor ya
Bizler unutkanlığın sebebini çok eski yıllarda öğrendik.
“Mezar taşlarını okursan unutkanlık yapar.”
İşte bu kadar basit…
Onun için belki de şimdi, dünü bile hatırlayamıyoruz.
4.Ekim.2012- Londra