Önce kendinle barışmalı

 

“Ne ucuz yaşıyorsun,ne kolay

bir kristal gibi ellerimden düşüyorsun

bakma öyle

ben kanıyorum sen üşüyorsun…” i.sadri

Karşına geçip seni anlatırken,ben gerçekten böylemiyim diye düşünüyorsun.

Sana seni anlatıp duruyor…

En konuşamadığın anı yaşıyorsun,ne acı.

 

Sana öyle ithamlarda bulunuyor ki seninle zerre kadar ilgisi yok.

Ağzını açıp da “o ben değilim” diyemiyorsun.

“Sen alışkınsın” diyor, “insanların duygularıyla oynamaya,kırmaya,incitmeye…”

Bilmiyor ki, komşunun kedisi kafasını çevirse senin içine dert oluyor.

“Ben hep karşımdakini, kendim gibi bildiğimden kaybediyorum” diyor.

Sende diyorsun, o da diyor…

Günün sonunda, herkes kaybediyor.

Peki onlara benzemeyenler nerede?

Onları bilen, tanıyan var mı?

Çocukları kavga ettiğinde, birbirine düşman olan büyüklerin düştüğü vahim durum gibi

Aptalca ve utanç verici.

Mutsuz insan, hep düşman…

Kimseyi sevmiyor.

Hep birşeylerle kavgalı.

Kendine bile dargın.

Kaşını beğenmiyor,gözünü beğenmiyor.

Seni beğenmiyor.

Kafada bitmek bilmeyen hesaplar…

Ne kendine güvenebiliyor ne başkasına.

Cebinde, yanlız kalmaya hazır davetiye, dolanıp duruyor insanların içinde.

Yaşadığı yere düşman, yaşayamadığı yere bin pişman…

Kafası hep karışık…

Çünkü mutsuz, aynalara küsmüş.

O sadece güzelliği, doğru orantılı vücut hatları zannediyor.

Ama değil ki…

İnsanlar, ağzından çıkan sözlerle güzel.

Mutlu edebildikleriyle güzel.

Gülümsemesiyle güzel.

Okuduklarıyla, inandıklarıyla ve yenilenebildiği kadar güzel…

Aralık.2012 – londra