Hayat Bir Hastalıktır

                           

 

‘Dünyada yaşayan tüm insanların ortak bir hastalığı var; Hayat!’

 

Konfüçyus’ü anlatan bir kitabın ön sözünde, aklıma en çok takılan sözlerin ana fikri…

Tüm insanlığın ortak hastalığı hayat…

Eğitim hayatında, havuz problemlerinden, Cebelitarık savaşına kadar her gereksiz detayı öğrenirsin de ‘hayatla nasıl başa çıkılır’ hiç bir ipucu alamazsın…

Küçücük beyinler yarım yamalak dolar, taşar, hepsi birbirine karışır ve  “yarı bilgili” insanlar olarak ortalarda dolanırız…

 Sonra da balık gibi hayatın içine atılırız…

Keşke bir tek şunu öğretselerdi.

Ünlü bilim adamı Sinan Canan şöyle diyor;

‘İnsanların birbirini anlama olasılığı en fazla yüzde 30’dur.

Milyonlarca insan başka başka dillerde ‘niye kimse beni anlamıyor’ diye kendini paralamak zorunda kalmazdı.

İnsan ilişkileri daha bir sakin ilerler, küslükler azalırdı…

Bana sorsalar aynı dilde anlaşmaya çalışan insanların durumu çok daha vahim…

Çünkü söz varlığının çokluğundan birbirini yanlış anlama, kırma ve incinme olasılığı daha yüksek.

Ama karşındaki insan başka bir dil konuşuyorsa, aradaki yanlış anlamaları, yabancı bir dil üzerindeki eksikliğe verip daha toleranslı olabilirsin.

Ama aynı dil oldu mu durum fena… 

Çoğu zaman, ne anlatmak istediğini ne  tam olarak anlatabiliyorsun ne de karşı tarafın ne demek istediğini…

Bu hayat dediğimiz hastalığa bence kış aylarında daha da dikkat etmeliyiz. 

Güneş  bize sırtını dönünce bizlerde de unutulmuşluk hissi oluşuyor.

Mutsuzluk ağır basıyor yani…

Tahammülsüzlük artıyor.

Birbirini anlama oranı daha da düşüyor…

Bu aylar insanların birbirini sevmekte zorluk çektiği aylar…

Kendimi mi kurtarıyım, seni mi hoş tutayım…

Kırar mıyım, incitir miyim…

Hepsi nafile…

Sözlerin elbette iletişimde çok önemi var ama ne kadar değeri var?

Bazen kırarsın, kırılırsın ve neticesinde uzaklaşırsın.

Ben bu hayatın bir hastalık olduğunu ve birbirimizi anlama oranlarının sadece yüzde 30 olduğunu duyduğum günden bu yana, küsmüyorum. Çünkü sözlere değil kalbe bakıyorum!

Ve inanın bana, kendi başına kaldığında içten içe yalnızlık çığlığı atan insanlar, hep o, onları pohpohlayan, hiç kırmayan, ve  her şeyden önce, kendi gibi olamayan insan topluluklarının içinde kaldıkları için böyleler…

2019’ un son günleri…

Madem hasta bir hayatla mücadele ediyoruz, benim dileğim şu; Dostlarınız hiç eksilmesin, onlara sımsıkı sarılın.

Yeni yılda da iyi insanlar biriktirmeye devam…

Harika bir yeni yıl dilerim…

Sevgiyle kalın.

 

Londra, 2019’un son günleri