Searched for

“Her Şey Çok Güzel Olacak”

Baylar, bayanlar ve sevgili çocuklar… Kırk yıllık Bilim adamı tanımı bile Bilim insanı olarak değiştirildiği bu zamanda yazıma ‘Bayanlar dan önce Baylar’ ile başlama cüretsizliğinde bulunduğum için özür dilerim. Kulak alışkanlıklarına tutkuyla bağlılık diyelim. Aslında sadece o da değil; Totemler, karmalar, mucizeler, iman gücüyle neler yapabileceğine olan inanç vs her şey bende… Güzel bir seçim akşamıydı. Halk değişim istedi ve bunu gösterdi. Aynı akşam haber programlarının birinde aynen şunlar söylendi; “40-50 yıldır yapılan Büyükşehir Belediye seçimlerinde, Başkenti hangi parti kazandıysa İstanbul’u da aynı parti kazandı.” Hah işte ben bunu duydum ya… Devamı için…

Meğer…

“Kaybetme hissim yıllardır yok, çünkü sahip olduğum hiçbir şey yok.  Her şeyimiz emanet, canımız bile…” Aret Vartanyan “İnsanın değer ve sevgi görme açlığı” başlığı altındaki konuşmasında böyle diyordu. Bu yaşam felsefesini benimseyen ve uygulayabilen insanların önünde hayranlık ve saygı ile eğilirim. Kaybetme korkusu mu yoksa başkasında olana özenmek mi? Acaba hangisi insanı en çok mutsuz ediyor? Kapalı kapılar ardında yaşananları bilmeden hep başkalarının hayatlarını kendininkinden üstün görenler… Atasözümüz ne güzel der; ‘Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür’ Bundan bir kaç ay önceydi. Taşınma telaşı, yorgunluk, stres derken vücudum iflas etti ve beni… Devamı için…

Eylül değil Nisan’ım

Ben Eylül değil Nisan’ım! Çiçekler tohumlandığında, güneş yükseldiğinde, gün erken ağardığında… Gece geç saatlere kadar kitaplara, kağıtlara gömülen değil, gün ağarmaya başladı mı yataktan fırlayıp kalkanım. Ben Eylül değil Nisan’ım! Kalabalık insan gruplarına değil, üç dostum, bir sevdiğim ve bir canımın parçasına aitim. “Siz maddi-manevi, sadece hayalleriniz kadar zenginsiniz” diyor olsa da Sharma, hayatımı yönlendiren bu kitaplarda öğütlenen büyük hayallerim yok. “Bir kedim bile yok, anlıyormusun” diyen Sezen Aksu kadar bol acılı (!?) bir hayat hikayem de yok, Hatta kendisini pek sevmediğim bir kedim bile var. Dedim ya Ben Eylül… Devamı için…

Eşhedü

Hayatta  özendiğin, imrendiğin, iç geçirerek baktığın şeylerin bir listesini yapsan,  o kağıt, kimbilir neler neler  barındırır. Bir gün birine hayatta ki en büyük arzun ne diye sordum;  “Zengin bir hayatım olsun, her istediğimi alabileyim, en güzel yerlerde gezebileyim, bir de evladım olsun, onu sıkıntı çekmeden büyütebileyim” dedi. Ve adım adım isteğine kavuştu. Şimdi ondan mutlusu yok. Bir gün bir dostuma bu yaştan sonra ne işin var üniversite sınavında diye sordum… 40 yaşından sonra sınava girdi, kazandı ve geçtiğimiz yıl Hukuk fakultesinden mezun oldu… Benim ona büyük bir özür borcum var,… Devamı için…

“Ey düştüğü yerden kalkmaya hazırlanan ülke”

‘Diriliş Saati’ nin bir mısrası bu yazımın başlığı oldu. Şair Erdem Bayazıt’ın beni en çok etkileyen şiirlerinden biridir… Memleket’in zor zamanlarını bu kadar ince, hüzünlü ve şairane anlatmak bizim yaşadığımız çağ’a pek uymuyor. Bizlerin ki daha çok, kafası karışmış, karıştırılmış, küfürlerin, yalanların, güvensizliğin kol gezdiği, sanal alemin gerçek alemden üstün tutulduğu tuhaf bir zaman… Gazete ön sayfalarının üçüncü sayfa haberleriyle yer değiştirdiği bir dönem bizim ki… Son zamanlarda gazete-haber takip etmenin kültürlü veya bilgili olmakla bir alakası olup olmadığını sorgulamaktayım… Memleketin bir yüzüne bakıyorsun, mutlu, her şey tıkırında edası, diğer taraf ise… Devamı için…

Tesadüften Öte…

Hindistan’ın ruhani lideri, Mahatma Gandhi’nin  en çok söylediği sözlerden biri şuymuş; “Tüm insanlık tek bir ailedir.” ilk okuduğumda biraz tuhaf bulduğumu saklayamam ama bu söz uzun bir süre aklımdan çıkmadı. Aile deyince insanın aklına sevgi, bütünlük, koruma vs gibi şeyler geliyor olsa da öyle bir zaman geliyor ki, en büyük zararı da aile dediğin o kişilerden görüyorsun. Dünya da insanların birbirine ettiği zulüm ile tüm insanlığın tek bir aile oluşu da ancak böyle bir ters orantı ile açıklanabiliyor. Çok derine inmeden hayata baktığımızda, çoğu zaman farkında olmasak da  iyi veya… Devamı için…

Korkma! Sadece Yaşlanıyorsun

Yaşlanmanın belirtilerinden en basit gibi görünen ama hayatımızı en çok etkileyen durumlardan biri ne biliyormusunuz? Hani bize ait zannettiğimiz küçük bir dünya var ya, işte o daha da küçülüyor. Mesela hava güzel olduğunda ‘açılıp saçılıyım herkes bana baksın, beni beğensin’den çok, bahçede kurayacak çamaşırlar için heyecan duyuyorsun. Düşünsene toplayıp ütüleyip dolaplara yerleştirmek yerine hoppacık gerisin geriye takıyorsun. Yazarken bile insanın yüzü gülüyor. Bu hafta güzel bir ekmek keşfetmişsin; kilo yapmıyormuş, gençleştiriyormuş ! Bir kaç tane fazladan alıp hazine bulmuş gibi buzluk bölümünde saklıyorsun. Cuma gününü iple çeken genç insanlarla aynı… Devamı için…

Hayat Dediğin…

  Hayatta hiçbir şey aynı kalmıyor. Uzun zaman görmediğin bir arkadaşına hal hatırını sorduğunda sana cevap olarak ‘Her şey aynı bildiğin gibi’  diyorsa, bence insanın içini bundan daha fazla rahatlatan bir cümle olamaz. Hele de bir yaştan sonra… Sizi bilmem ama ben yaşamda bir şeylerin aynı kalmasına tutkuyla bağlıyım. Kimse gitmesin isterim… Ailem, arkadaşım, komşum, sevgilim… En uzun yaşadığım şehir 19 yıl ile Londra! 12 senedir de Londra’nın güneyinde nehir kenarında bir yerde yaşamaktayım. Londra’ya yerleşene kadar hiçbir şehirde 10 yıldan fazla yaşamamışım… İstanbul, Ankara yine İstanbul sonra İzmir …… Devamı için…

Sevgi Emek İster

  Geçen sene tam bu zamanlar “öğrendiklerim” adlı bir yazı yazmışım. Şahane bir günlük niteliğinde olduğunu, bugün geriye dönüp okuduğumda anlıyorum. Kendimi sorgulama zamanı… Gururla söylemeliyim ki geçen yıl yazdıklarımın hepsini fevkalâde uygulamış, yaşam biçimi haline getirmişim. Peki gelelim bugüne; Yaptığım herhangi bir şeyden zevk almak ve bu konuda kendimi mutlu edebilecek başarıya ulaşmak için, ona aşkla bağlanmam ve emek vermem gerektiğini öğrendim.  Geriye dönüp baktığımda bu coşkuyu bir kızımı büyütürken bir de golf’ u öğrenirken yaşamışım.  Hikayeye en başından başlamak isterim. Bundan tam beş sene önce bir nisan ayıydı. … Devamı için…

İş Başa Düşünce

Hey gidi günler hey…!  Canımın parçası, adaşım, yeğenim Berna’nın ilkokula gittiği yıllardı. Okul müfredatı sağolsun, o kadar çok ödev verirlerdi ki… Minicik çocuğun kendi başına bu işlerin altından kalkması doğaya da aykırı olacağından ( dahi çocukları tenzih ederim) ailece mücadele etmeye başladık. Akşamın bir saati, anneanne, dede, teyze, enişte masaya sıra sıra dizilir, büyük bir ciddiyetle ödevlerimizi yapardık. Tabii en heyecanlı bölümü de ertesi gün gelecek sonuç!  Bütün ailenin bilgisi, kültürü ortaya çıkardı. Gel gelelim bizim yurt dışındaki ebeveyn oluşumuza… Çoğumuzun İngilizcesi kendimizi kurtarmaya yetse de çocukların ödevlerini ancak mahvedebilir… Devamı için…